Erdoğan IMF’ye borcumuzu bitirmedi mi?
Türkiye’nin IMF’ye borcu bitmiş fakat dış borcu bitmemiş, azalmamış, artmıştır. Kamu maliyesi borç aldığı kaynağı değiştirmiş, IMF yerine sektörden, piyasadan, bankalardan borç almaya başlamıştır. Bir başka ifadeyle IMF’nin borcu ödenmiş ve başka yerden borçlanılmıştır. Mesele “IMF’ye borcumuzu bitirdik, borç verecek duruma geldik” cümlesine indirgenmiştir. Oysa Türkiye dış borç almaya, borç miktarı da artmaya devam etmektedir. AK Parti iktidara geldiği 2002 yılında ülkenin iç/dış borç toplamı yaklaşık 220 milyar dolar iken bugün ki sadece dış borç tutarı 450 milyar dolar seviyelerine yükselmiştir. Yani 80 yıllık T.C. Hükümetlerinin yaptığı borç kadar 20 yıllık AK Parti Hükümeti tek başına borç yapmıştır. Bu tablo içerisinde sadece IMF’e olan borcun ödenmiş olmasının konuşulması siyasi kurnazlıktır ve halkı aldatmaktı
Türkiye’nin ihracatı artmadı mı?
Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerde kısmen çeşitlilik artmış, rakamları artmış fakat ihracatın artmasından kaynaklı üretim potansiyeli ile ekonomik gücü artmamıştır. Çünkü ihracatın artmasını sağlayan unsurların başında kurdaki yükseliş kaynaklı olarak Türkiye’de ucuz iş gücü ve oldukça ucuz son kullanıcı ürün çeşitliliğinin oluşmasıdır. Kısaca Türkiye kendi vatandaşları için hayatın pahalı, ya[1]bancılar için ise her şeyin ucuz olduğu ülke konumundadır. İhracat ve ithalat kıyası yapıldığında ortaya çıkan reel mukayese tablosu bize dış ticaret açığının arttığını gösteriyor. Bunun görece küçülmesinin tek nedeni ise yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının ürettiği ithal mal edinme isteğinin azalması kaynaklıdır. Türkiye’nin dış ticaret açığı sürekli artma eğilimindedir
Kamplaşmaya karşıyız diyorsunuz. İktidara gelirseniz devleti ve kurumları solculara, Alevilere mi teslim edeceksiniz?
Kamplaşmaya karşı olmanın ispatı ve gereği sizin gibi düşünmeyenleri, sizden farklı inanç kulvarlarında, ideoloji zemininde bulunanları görevle, makamla, yetkiyle, kadroyla ilişkilendirmek değildir. Kamplaşmaya, kutuplaşma[1]ya, çatışmaya karşı olmanın ispatı ve gereği birlikte yaşama hukukunu inşa ve deruhte etmektir. Devleti ve kurumları, kadroları, makamları belirli bir fikrin, ideolojinin, inanç kitlesinin uhdesine teslim etmek “devleti yönetmek” değil “devletin birliğini, kudretini, milletin birlik ve kardeşliğini yok etmektir”. Bunun en yakın örneğini 15 Temmuz’da gördük. Devletin kadrolarının zimmetlendiği, makamların devletin imkânlarının kendilerine teslim edildiği FETÖ örgütü ve mensupları, daha fazlasını talep etti. Sonuçta ülkeyi işgale hazır hale getirmek ve darbe yaparak devleti ele geçirmek istediler. Bunun sorumlusu da suçlusu da siyasi zeminde AK Parti’dir. Milletin feraseti, cesareti ve devletin FETÖ’yle temassız unsurlarının dirayeti olmasaydı bugün FETÖ’nün yönetiminde bir devlet ve düşman ülkelerin işgalinde bir ülke söz konusu olacaktı.
Biz Saadet Partisi olarak herhangi bir yapıya teslim olmak, devleti ve iktidarı teslim etmek gibi bir hatanın, aymazlığın faili olmayız. Benzer biçimde herhangi bir inanca, etnik kimliğe, fikri zemine, ideolojik fikre sahip kitle ve kişileri de devletin, kurumların, görevlerin dışında tutmak hukuksuzluğuna da neden olmayız. Bu soruyu doğru bulmuyoruz. Devlette asıl olan ehliyet ve liyakattir. Devlet yönetimindeki oluşturulan ve kutuplaşmayla derinleştirilen rövanşist yaklaşım, Saadet Partisinin iktidarı ile son bulacaktır. Bizim değerlerimiz aynı zamanda tüm insanlık için geçerli olan evrensel değerlerdir. Önemli ve gerekli olan bu değerlerin uygulanmasıdır. Bu da ehil ve liyakatli insanları göreve getirmekle gerçekleştirilebilir
Milli Görüşçüyüz diyorsunuz. Bu iddiada olan başka partiler de var. Daha kendi içinizde birlik sağlayamamışsınız. İslam Birliğini nasıl sağlayacaksınız? Milli Görüş’ün gerçek temsilcisi hangi partidir?
Milli Görüş, fikirde zenginliği, duruşta ve kurumsallaşmada tekilliği esas alır. Saadet Partisi, Milli Görüş fikrinin, söylemlerinin, hedeflerinin temsiline, hizmetine, icraatına teşmil edilmiş tek partidir. Bu noktada sağlanamamış bir birliktelikten değil, birliği bozan eylem ve tutumlara sahip kişilerden, partilerden bahsetmek gerekir. Bugüne kadar Milli Görüş Hareketi’nden ayrı partileşen gruplar ya önceki paragrafta özet olarak belirttiğimiz ana prensiplerden ayrılmışlardır ya da istişare sonucu çıkan karara uymamışlardır. Fakat yine de tekrar bir arada olmamız için sürekli bir gayretimiz vardır. Milli Görüş Hareketi olarak ve Saadet Partisi kimliğimizle kapımız herkese açık, herkesin katkısına katılımına hazırdır. Ayrılanların geri gelmesinden, bilmeyenlerin dâhil olmasından, isteyenlerin katkı sunmasından rahatsız olmaz, onur duyarız