“On bir ayın sultanı” olarak andığımız Ramazan, Kur’an-ı Kerim’de adı anılan tek aydır. O hem “Kur’an” hem de “oruç” ayıdır.
Asr-ı saadette Müslümanlar, ramazan hilali göründüğünde, büyük bir sevince gark olur; bu ayın her gününü ayrı bir özenle ihya etmeye çalışırlardı. Peygamber efendimiz ramazan ayının faziletini şu sözleriyle özetlemişti: “Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve azgın cinler zincire vurulur, cehennem kapıları kapatılır ve hiçbiri açılmaz. Cennetin kapıları açılır ve hiçbiri kapanmaz. Sonra bir (melek) şöyle seslenir: Ey hayır dileyen, ibadet ve kulluğa gel! Ey şer isteyen günahlarından vazgeç! Allah’ın bu ayda ateşten azat ettiği nice kimseler vardır ve bu ramazan boyunca her gece böyledir.”(Tirmizî, Savm, 1.)
Allah bizleri bir ramazana daha eriştirdi. Bedenlerimizi yeme içme ve diğer meşguliyetlerden alıkoyarak dinlendirirken kurulan manevi sofralardan istifade edip ebedî yurdumuz olan ahiret için heybelerimizi doldurma vaktindeyiz.
Ramazan, hayatımızın en bereketli
zamanlarından biridir. Kısacık ömrümüze sığan bir yeni bir ömürdür âdeta. İçinde bulunan Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu da seksen küsur yıla tekabül eder. Çoğumuzun görmeyi hayal bile edemediği yaşlara erişmiş, üstelik ömrünü Allah’a ibadetle geçirmiş bir müminin sevapları bağışlanır bu gecede bize. Evveli ve ahiri hayır olan bir aydır ramazan. Allah’ın bize büyük bir lütuf ve ikramıdır.
Bu öyle bir aydır ki ona hürmet ederek gereklerini yapan, günahlarından arınmış olarak ondan çıkar. Bir sonraki ramazana kadar işlediği kusurlar, o ramazanın gerçek anlamda ihyasıyla yine sıfırlanır. Allah’ın bitmek tükenmek bilmeyen rahmetinin bir tecellisidir bu. Yüce Rabbimiz, tüm kusurlarımıza rağmen bizi bağışlamak için yollar göstermektedir.
Ramazan-ı şerif geldiği zaman, başta Hz. Peygamber (s.a.s.) olmak üzer tüm müminleri bir sevinç ve coşku kaplardı. Herkes bu manevi iklimden olabildiğince istifade etmeye çalışır, her anını dolu dolu geçirmeye gayret ederdi.
Resulüllah Efendimiz, ramazan geldiğinde ayrı bir iştiyakla ibadet ederdi. Bol bol Kur’an-ı Kerim okur, zikir ve tesbihatını arttırır, hayır ve hasenatta bulunurdu. Zaten cömert bir yapıya sahip olan Resul-i Ekrem’in cömertliği bu ayda had safhaya ulaşırdı. Onu gören Müslümanlar da büyük bir içtenlikle çevrelerine faydalı olmaya çalışır, var güçleriyle Allah’ın rızasını kazanmak için uğraşırlardı. Çünkü Resulüllah sürekli bu ayın faziletlerinden bahsederek müminlerin ramazanın her hayrından istifade etmesini isterdi.